KALİTE SEMOZYUMU
SONUÇ BİLDİRGESİ
80‘li yıllardan bu yana izlenen SANAYİLEŞME‘yi dışlayan; "İhracatı arttırmak" sloganı kapsamında rant ekonomisi temelinde gerçekleştirilen politikalar gerçekte yatırımların kısıldığı, Ar-Ge harcamaları başta olmak üzere kamu yatırımlarının durdurulması yanında; kamu mülkünün "özelleştirme" politikalarıyla özel sektöre yağmalattırılması sürecini içerirken; devletin sosyal niteliği işlevsiz kılınmaya çalışıldı. Bugün gelinen süreçte ülkemizdeki çalışma koşullarının son derece kötüleştiği, çalışanların iş güvencesi ve iş sağlığı konusunda ciddi tehditlerle karşılaştığı, Anayasanın 47,125 ve 155. maddesinde yapılan değişikliklerle özelleştirme, tahkim sürecinde "ÇUŞ"lere imtiyaz sağlama ve Danıştayın devre dışı bırakılması sürecinde Türkiye‘nin üretim ve sanayi stratejilerinin karanlık bir geleceği işaret ettiği, her alanda çürüme ve kalitesizleşme getiren İMF ve Dünya Bankası patentli politikaların sürece damgasını vurduğu görülmektedir. 1980‘lerden günümüze değin Dünya‘da tekellerce uygulamaya konan makro politikalar sonucu ülkemizde de özelleştirme, liberalizasyon ve yeniden yapılanma adı altında istikrar programlarıyla çalışanların ve halkın aleyhine geçmiş süreçlerden çok daha acımasız ve çarpık bir gelir dağılımı tablosu oluşurken; 105 milyar doları aşan dış borç, 50 milyar doları aşan iç borç ve 27 katrilyon TL‘lık 1999 yılı bütçesinin yaklaşık % 40‘ını faiz ödemelerine ayıran, gelişmiş kapitalist ülkelerin borç tuzağında her yönüyle sömürülen halkın eğitim, sağlık vb. sorunlarını gözardı eden "devleti küçültelim" sloganıyla her alanı yağmalanan; mafya, politikacı, bürokrat ilişkileriyle, her türlü kara para trafiğinin varolduğu, kentlerinde imar vurgunlarıyla politikanın beslendiği; çocukların, kadınların, gençlerin sermaye çıkarları için kullanıldığı, Brezilya, Meksika, Arjantin, Şili, Güney Kore, Filipinler vb. modellerinin dayatıldığı bir "KALİTE" (!) sürecini yaşıyoruz.
Böylesi bir süreçte ülkemizde 1960‘lı yıllara kadar uzanan TMMOB‘in gerçekleştirdiği SANAYİ KONGRELERİ‘ni, TMMOB Makina Mühendisleri Odasının 1980‘li yıllara kadar Kalite ve Yeterlik Belgesi Yönetmeliği kapsamında yoğun olarak sürdürdüğü "KALİTE BELGESİ" çalışmalarını, Otomotiv Sektöründe yine MMO tarafından 1970‘li yıllarda gerçekleştirilen araçlar için Teknik Belge onaylarını, TMMOB Bilirkişilik, Eksperlik, Hakemlik ve Teknik Müşavirlik Yönetmeliği kapsamında verilen hizmetlerle, TMMOB Serbest Mühendislik ve Mimarlık Hizmetleri Asgari Ücret Yönetmeliği kapsamında Proje Mesleki Denetimi ve Teknik Uygulama Sorumluluğu alanında sürdürülen çalışmalarını anımsamak gerekiyor.
Gerek işletmelerin gerekse konutların barındırdığı ısıtma tesisatı, buhar tesisatı, basınçlı hava tesisatı, basınçlı kaplar, kaldırma araçları vb.lerinin testleri ve periyodik kontrollerinin de yıllardır MMO tarafından yapıldığı ve belgelendirildiği de ortadadır. Ayrıca MMO kaldırma araçlarından basınçlı kapların üretimine, üretim planlamadan kestirimci bakıma, sıhhi tesisattan doğalgaza, kaynak mühendisliğinden kalıpçılığa, CNC operatörlüğünden iş makinası operatörlüğüne, buhar kazanları operatörlüğünden kaynak operatörlüğüne değin kalite konusunda daha yoğunlaşacak konularda bir çok kurs, seminer vb. eğitim amaçlı etkinlikler düzenleyerek bu süreçleri belgelendirmiştir. Son yıllarda bu çalışmalara TMMOB Makina Mühendisleri Odası ile TMMOB Elektrik Mühendisleri Odası İzmir Şubelerince kalite etkinlikleri sürecinde oluşturulan Kalibrasyon Laboratuvarı faaliyeti de eklenmiştir. Ayrıca ülke düzeyinde LPG dönüşümü yapan firmalardaki mühendisleri yetkilendirme ve belgelendirme çalışmaları da dikkate alınması gereken bir çalışmadır. TMMOB‘ne bağlı 23 Odanın bu doğrultuda birçok çalışmasının bulunduğu ve yıllardır sürdürüldüğü de bilinmektedir.
Bu süreçte TSE‘nin yürüttüğü standart çalışmaları ve İSO standartları kapsamında belgelendirme faaliyetleriyle; TÜSİAD KALDER‘in 1992 yılından başlayarak her yıl düzenlediği Ulusal Kalite Kongre etkinlikleri, Ulusal Metroloji Enstitüsünün (UME) Kalibrasyon ve Akreditasyon konusunda kurumsallaşma ve belgelendirme çalışmaları dikkate alınması gereken çok önemli çalışmalardır. Bu noktada UME vb. kurumların geliştirilmesi, çalışmalarının desteklenmesi yararlı olacaktır.
TBMM‘de bekleyen Akreditasyon yasasının halen çıkarılamaması ve bu alanda ülkemizde olması gereken yapılanmanın bilimsel esaslara göre değil; geleneksel politikalarla deforme edilmesi bir eleştiri konusudur.
TMMOB Makina Mühendisleri Odasınca Eskişehir‘de düzenlenmiş Ulusal Ölçümbilim ve Metroloji Kongrelerinde ülkemizdeki Kalite sürecinde kalibrasyon ve metrolojinin yeri ve önemi oldukça geniş şekilde vurgulanmıştır. Ancak yıllar geçmesine karşın kurumsallaşma ve yasal altyapı oluşumu siyasi gücün politik davranışları sonucu bir türlü gerçekleştirilememekte, AB ilişkilerinde ülkemiz aleyhine sorunların daha da büyümesine doğru olaylar değişim göstermektedir.
I. Kalite Sempozyumu neden yapılmıştır?
Sorusunun yanıtı: TMMOB Makina Mühendisleri Odasının sürdürdüğü çalışmaların oluşturduğu birikimin yanısıra diğer kurum ve kuruluşların çalışmalarıyla; bu çalışmaların özellikle sanayide ve hizmet sektöründe yansımalarının incelenmesi ve sorgulanmasıdır. Çünkü böyle bir sorgulamaya ülkemizin gereksinimi oldukça fazladır.
"Yoksulluğun Küreselleştirilmesi" şeklinde nitelenen ve ÇUŞ‘lerin uygulamaya koyduğu politikaların şekillendirdiği bir Dünya‘da Kalite çalışmaları ve politikaları neoliberal politikaların oluşturduğu gerçeklerden ayrı düşünülemez. Temel iç güdüsü "k‰r" olan bir sistemin "insan merkezli" bir kalite anlayışını savunması ya da savunabilmesi sorgulanmalıdır. Bilimsel ve mesleki düzeyde kalite anlayışının merkezinde insan olmalıdır. İnsan merkezli bir kalite politikasının temel stratejisi üretim, yatırım, ar-ge, eğitim, insana yatırım, vb. olmalıdır. Dünya‘da MAI sürecini, Uluslararası Tahkim sürecini hakim kılmaya çalışan "ÇUŞ" ticaretin önünde her türlü engeli kaldırıp özgürlükten dem vururken bir yandan Amerika ve Avrupa ülkelerinin kendi çıkarına ihracat/ithalat dengesini sağlamak; çevreden merkeze kaynak transfer etmek için her türlü önlemi almak durumundadırlar. Ulusal ekonomileri ortadan kaldırmaya yönelen bu küreselleşmeden yana yeni dünya düzencileri şimdiye dek görülmedik bir şekilde insanlığı işsizlik, eğitimsizlik, hastalık, açlık, yokolma sürecine iterken, örgütsüz bir toplum yapısı oluşturmak; "sermaye demokrasileri" (!) yaratmak şeklinde toplumlar için, çalışanlar için ciddi bir tehdidi uygulamaya sokmuşlardır.
Avrupa‘da işçi sendikaları bu duruma karşı tavır almaya başlarken "sosyal damping" uygulayan ve "ucuz işçilik" kapsamında sendikasız, sigortasız, çocuk ve kadın işçi emeği sömürüsüyle elde edilen ürünleri üreten ülkelerin satışını engellemeye girişmişlerdir. Dünya toplumları, çalışan kesimler kaliteli bir yaşam için 1980‘lerden sonra belirginleşen bu neoliberal politik tehdite karşı birlikte tavır almalıdırlar. Ülkemizde nüfusun yaklaşık % 65‘inin kentlerde yaşadığı, bu süreçte kentlerin elden çıkmakta olduğu, yaşanmaz hale geldiği, tam bir denetimsizlik ve vurgun alanı olduğu belirtilirken; 17 Ağustos 1999 tarihinde yaşanan Marmara Depreminde resmi rakamlara göre yüzbini aşan konutun hasar görmesi yanında; yirmibin insanımızın ölümü ve otuzbin insanımızın yaralanması da ülkemizdeki KALİTE sürecinin üzerindeki yaldızın kazınmasıyla altından çıkan trajik bir gerçek tablodur. Türkiye‘de sınav sistemleri çürütülmüştür, eğitim programları çürütülmüştür. Kamu alanı bilinçli bir biçimde çürütülmüştür. Türkiye halkının yaşayacağı kentler çürütülmüştür. Buna karşın Uluslararası Tekellerin çözüm olarak öne sürdüğü liberalizasyon, özelleştirme ve istikrar programları dayatılmaktadır. Bu durum ‘Kırk katır mı? Kırt satır mı?" seçeneğinin sunulmasından başka bir şey değildir.
Çözüm nedir? diye sorulduğunda kendi insan ve hammadde kaynaklarını en verimli şekilde planlayan ve üretime sokan bir sanayileşme ve tarım stratejisini hedefleyen bağımsız, özgür, bilimsel, onurlu bir ülke politikasıdır. Hedef insan gibi yaşamak, insan merkezli kalite politikalarını benimseyerek insan için üretim yapmak, Dünya‘da barış ortamında insan yaşamlarına katkı koymak olmalıdır. Dünya toplumlarının kendi soyunu tehdit eden neoliberal politikalara gereken tepkiyi göstereceğine inanıyor; toplumsal çıkarları uluslararası şirketlerin karlarından üstün görebilen anlayışla bilim ve teknoloji politikaları temelinde üretim ve yatırımdan yana, tüketiciyi koruyan, devleti savunan insan merkezli kalite sistemini hedefleyen bir süreci ülkemiz ve Dünya toplumları için diliyoruz.